Normal olarak gebelik şansı olmayan ya da çok az olan çiftlerde gebelik şansını arttıran bir tedavi yöntemidir. Dünyada ilk tüp bebek 1978 yılında İngiltere’de dünyaya gelmiştir. Türkiye’de ise ilk 1989 yılında Ege üniversitesinde ilk tüp bebek doğumu gerçekleşmiştir. Günümüzde çok sayıda çift bu yöntem ile çocuk sahibi olabilmektedir.
Basit olarak tüp bebek işlemi, kadından alınan yumurtanın (oosit), erkekten alınan sperm ile laboratuar ortamında dölleyerek embriyo gelişimi sağlayıp, sonrasında embriyoyu kadın rahmine yerleştirme işlemidir. Bu işlem tecrübeli bir ekip ve uygun laboratuar ortamında yapıldığı zaman başarı şansı artar.
12 ay süreyle düzenli ve korunmasız cinsel ilişkiye rağmen gebelik sağlanmadığı taktirde çift infertil olarak kabul edilir ve ileri tetkikler yapılmalıdır.
Hallerinde çiftlerde tüp bebek uygulamasına geçilir.
Kadınlarda yaş ilerledikçe yumurtalıkların yumurtlama kapasitesi ile beraber yumurtaların kalitesinde azalmaya başlar. Hastanın genetik yapısı da bu azalmayı hızlandırabilir yada yavaşlatabilir. Hastanın adet görüyor olması yumurta kalitesi ile ilişkili değildir. Kadın yaşıyla birlikte normal yollarla gebe kalma şansı da azalır. 35 yaş altı hastalarda canlı doğum oranları %40 civarındayken bu oran 40 yaş ve üzeri hastalarda %10 civarındadır.
Tüp bebek uygulamasının başlamasına karar verildikten sonra, normal şartlarda kadınların yumurtlaması için vücutta üretilen hormonlar, daha fazla dozlarda enjeksiyon ile hastaya uygulanır. Böylece normal yumurtlamanın aksine bir siklusta birden fazla yumurta elde edilmesi amaçlanır. Gelişen yumurtalar sık sık ultrasonografi ile takip edilirken kan tahlili ile östradiol seviyeleri takip edilir. Takip edilen yumurtalar istenen boyutlara ulaştıklarında (18-20mm) ovulasyonu sağlamak için tek dozluk bir yumurta çatlatma iğnesi uygulanarak (hCG, GnRHa) yumurtlama zamanı planlanır.
Yumurtlama iğnesinin yapılmasından 35-36 saat sonra ameliyathane ortamında ve tercihen anestezi altında, vajinal yoldan ultrasonografi ile beraber bir iğne yardımıyla yumurtalar toplanır. Aynı zamanda erkekten alınan sperm örneği özel tekniklerle işleme uygun hale getirilir. Bu spermler daha sonra hastadan alınan yumurtaların laboratuar koşulları altında döllenmesinde kullanılarak, embriyo gelişimi sağlanır.
Embriyolar gelişimleri süresince takip edilerek, bölünme yetenekleri, hücresel simetrileri, fragmentasyon oranları gibi özellikler takip edilir. Bu takip ile birlikte rahme tutunma oranı en olası embriyolar seçilir. Seçilen embriyolar, kullanılan özel kateterler ile anne rahmine vajinal yoldan yerleştirilir. Gelişen embriyolar arasından transfer edilmeyen yüksek kaliteli embriyolar dondurularak olası bir gebe kalamama durumunda tekrar transfer edilebilir.
Mikroenjeksiyon işleminde bir tek sperm hücresi yumurta içine enjekte edilir. Klasik IVF yönteminde her yumurtanın çevresine yaklaşık 100,000 sperm bırakılarak döllenme sağlanır. Bu spermlerden sadece biri yumurta dış zarını geçerek yumurtaya girer ve döllenme sağlanır. Buna karşılık, mikroenjeksiyon işleminde yumurtanın içine seçilen tek bir sperm özel bir iğne yardımıyla enjekte edilir.
Bu işlem özel bir mikroskop altında mikromanipulatör adı verilen özel alet ile yapılmaktadır. ICSI işlemin 1992 yılından beri uygulanmaya başlanmasıyla özellikle ciddi sperm problemi olan erkek hastalar için çığır açmıştır. Sperm sayısı 5 milyon/ml’ nin altında sperm sayısına sahip olan yada sperm kalitesi düşük olan hastaların çocuk sahibi olma şansları ciddi ölçüde artmış ve bu işlemler ile binlerce bebek dünyaya gelmiştir.
İleri düzey sperm sayı, hareket ve morfoloji bozukluğu olan hastalar: Sperm sayısı 5 milyon/ml den düşükse
Azoospermi görülen hastalarda : menide sperm görülmeyen hastalar. Cerrahi yöntemlerle (TESE, TESA, PESA, vb. ) sperm elde edildikten sonra mikroenjeksiyon işlemi uygulanabilir.
Daha önce klasik tüp bebek yöntemi ile döllenme olmamış hastalarda.
Embriyolarına Pre-implantasyon genetik tanı (PGD) uygulanacak hastalar
Bazı seçilmiş hastalarda gebelik şansını arttırmak için (şansı az olan çiftler).
Yumurtanın döllenmesinden sonra embriyo oluşumu gözlenir. Embriyoyu oluşturan hücreler (blastomer) bölünmeye başlar. Yumurta toplama işleminden sonra 3. Günde embriyolar 8 hücreli bir yapı halini alır. Daha sonra 5. Günde embriyolar blastokist adı verilen hücre sayılarının attığı ve daha sıkı halde olduğu evreye gelirler. Embriyo transferi genellikle yumurta toplamadan sonraki 3. Yada 5. Günde yapılır.
Hastadan toplanan yumurta sayısı ile birlikte gelişen embriyoların gelişiminin iyi olması durumunda 5. Gün transferi (blastokist transferi) yapılabilir. Bundaki amaç çok sayıda olan embriyolardan en iyilerinin ve anne rahmine tutunabilme yeteneği en fazla olanların seçilmesidir. Yapılan araştırmalarda 5. Gün yapılan transferin daha fazla canlı gebelik oranıyla sonuçlandığı görülmüştür. Bununla birlikte her embriyo gelişimini devam ettiremeyebilir ve 5. Güne ulaşamayabilir. Bu embriyolar elenecektir. Bu sebeple bu yöntem dikkatli şekilde seçilmiş hastalarda tercih edilmektedir.
En çok tercih edilen yöntem, özel kateterler yardımıyla, rahim ağzı geçilerek, rahim iç tabakasına embriyo transferi yapmaktır. İşlem sırasında ultrasonografi yardımı ile embriyoların rahim iç tabakasına bırakıldığından emin olunur.
Tüm koşullar ve tedavi süreci iyi geçmiş olsa da gebelik şansı yaşa bağlı faktörler nedeniyle daha düşüktür. Bu nedenle ileri yaştaki hastalara birden fazla embriyo transferi yapılabilir. Transferi yapılmayacak olan embriyolar için dondurma işlemi uygulanabilir. Olası bir gebe kalamama durumunda tekrar transfer edilerek gebelik şansı arttırılabilir.
Prof. Dr. Fazli Demirtürk'ten randevu almak için yandaki iletişim seçeneklerini kullanabilirsiniz.
Copyright © 2024 Prof.Dr. Fazli Demirtürk
Web Tasarım: Dijitorya